Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Ailelerinin çocuklarıyla kişisel ilişki kurulması için icra dairelerine gitme ve icra marifetiyle çocuklarıyla görüşme devri bitmiş durumdadır. Anne ve babaların birbirleriyle olan kavgasında çocuklarımızın daha fazla yıpranması devri sona erdi. Psikologlar, rehber öğretmenler, eğitim almış uzmanlar marifetiyle adeta bir aile ortamında daha rahat, daha medeni, daha insani mekanlarda, daha güvenli bir şekilde zor olmadan gönüllülük esasına dayalı bir görüşme sistemi bugün ülkemizde uygulamadadır.” dedi.
Adalet Bakanı Bozdağ, Ankara Hakimevi’nde düzenlenen Çocuk Görüşme Merkezleri Toplu Açılış Töreni'ne katıldı. Bakan Bozdağ, burada yaptığı konuşmasında, 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diledi.
Deprem bölgesinde adli hizmetlerin sürdürülmesi için Adalet Bakanlığı personelinin, Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun da katkılarıyla görev yapan hakim ve savcıların, Adli Tıp Kurumu Başkanlığının hekim, uzman laborant ve teknisyenlerinin her birinin büyük katkısı olduğunu vurgulayan Bakan Bozdağ, gönüllülük esasıyla bölgede hizmet veren herkese teşekkür etti.
Son 20 yılda kadın haklarıyla ilgili yapılan reformları anlatan Bozdağ, çocuk ve kadın haklarının Anayasa değişiklikleriyle güvence altına alındığını vurguladı.
Bakan Bozdağ’ın konuşmasından bazı bölümler şu şekilde:
ÇOCUKLAR, TESLİME KONU EŞYA OLARAK TUTANAKLARA KAYDEDİLDİ
Çocuklarla boşanmış ya da boşanma davası başka nedenle ilişki kurma konusunda sorun yaşayan ve hukuken mahkemelerin verdiği kararların icrasının, insani ölçüler içerisinde, hukuk devletinin gereklerine de uygun biçimde çocuğun üstün yararının korunacak esaslar çerçevesinde maalesef yapamadık. Türkiye Cumhuriyeti çocukların aileleriyle görüşmesine dair mahkeme kararlarının icrasını adeta bir icra işlemi olarak gördü yıllar yılı. Yani bir eşyanın haczi veya kaldırılması veya zorla alınması birine verilmesi vesaire süreçleri neyse çocuklarla boşanmış anne babası yahut da ayrı anne babası arasında kişisel ilişki kurulması ve onlarla görüşmesinin temininde maalesef icra mantığıyla yıllar yılı ele alındı. Çocuk, teslime konu eşya olarak tutanaklara hep kaydedildi. Bir de bu işlerin tamamı parayla yapıldı. Paranız varsa icra kaldırıp görüştürmek istemeyen ve görüşmek istemeyen kişiyle gidip zorla görüşme imkanı bulabiliyorsunuz. Zaten zorla görüşmek ayrı bir garabet. Bunun parayla yapılması ayrı, daha büyük bir felaket, daha büyük bir garabet. Gittiniz görüşme yok, kavga var, tartışma var, başka şeyler var. Köydeyse yanınızda jandarma, şehirdeyse yanınızda polis, polisin kullanması ya da jandarmanın zor kullanması suretiyle iki gözü iki çeşme çocuklar, analar, babalar birbiriyle sanki dövüştürürcesine bir görüşme temin ediyor. İnsanilikten uzak, vicdanlara uygunluktan uzak, hukuk devletinden uzak, insan haklarından uzak çocukların üstün yararından uzak maalesef ilkel bir uygulama. İşte yasada yaptığımız değişiklikten sonra 2021'de bu ayıptan Türkiye'yi kurtardık. Artık ülkemizin çocukları, aileleri arasındaki ihtilaflar ne olursa olsun daha fazla örselenmeden çocuğun üstün yararına uygun bir biçimde, çocuğun hak ve hukukunu korumayı esas alacak şekilde, insan haklarına, çocuk haklarına uygun bir surette daha medeni, daha insani, hukuk devletine yaraşır şekilde çocuk görüşme merkezlerinde görüşme imkanları oluşturuldu.
İCRA MARİFETİYLE ÇOCUKLARIYLA GÖRÜŞME DEVRİ BİTTİ
Türkiye'de şu anda 561 adliyemizde toplam 678 çocuk görüşme merkezimiz var. 75 ilde faaliyete geçirdik. Sadece 6 ilde faaliyete geçmeyen yerlerimiz var. Kısa süre içerisinde de bu 6 ilde de faaliyete geçireceğiz. Şu anda ailesiyle kişisel ilişki kurulması için çocuklarımızın veyahut da ailelerinin çocuklarıyla kişisel ilişki kurulması için icra dairelerine gitme ve icra marifetiyle çocuklarıyla görüşme devri bitmiş durumdadır. Parayla evlatlarıyla görüşme devri kapanmış durumda. Zorla evlatlarıyla görüşme devri sona ermiş durumda. Çocukları örseleyerek ana ve babaların birbirleriyle olan kavgasında çocuklarımızın daha fazla yıpranması devri sona ermiştir. Psikologlar, rehber öğretmenler, eğitim almış uzmanlar marifetiyle adeta bir aile ortamında daha rahat, daha medeni, daha insani mekanlarda daha güvenli bir şekilde zor olmadan gönüllülük esasına dayalı bir görüşme sistemi bugün ülkemizde uygulamadadır. Çocukların üstün yararını korumak, çocuğa değer vermek, geleceğimizin teminatı olan bu yavrularımızın örselenmeden öz güveni yüksek güçlü bir psikolojik altyapıyla yetişmesini sağlamak için hükümetlerimizin ve devletimizin atması gereken tarihi adımlardan biri bu çocuk görüşme merkezleridir.
DEVLETİMİZİN ATTIĞI TARİHİ ADIMLARDAN BİRİ ÇOCUK GÖRÜŞME MERKEZLERİDİR
Elbette çocuklarımızla ilgili çok şey yaptık. Ama onlardan ikisinden de ayrıca özellikle bahsetmekte fayda görüyorum. Çünkü çocuk hakları ilk bu Anayasa’mıza koyuldu. Bizim Anayasa’mız da çocuk hakları yoktu, çocuk haklarını Anayasa’ya koyan çok az ve sayılı ülkeden biri Türkiye'miz oldu. Öte yandan çocuklarımızın haklarını Anayasa’ya koyarken onların dezavantajlı durumunu da dikkate alarak Anayasa 10’uncu maddesinde yaptığımız değişiklikle çocuklarımız için pozitif ayrımcılığı Anayasa’ya koyduk. Bunun anlamı şu devlet ve idare organları yasama, yürütme bütün devlet organlarının tamamı eşitlik ilkesine aykırı karar da alarak gerektiği zaman çocukların lehine tasarruflar yapabilecek, kanunlar çıkarabilecek, idari düzenlemeler yapacak. Yeter ki işin özünde çocuğun üstün yararı olsun, çocukların korunması olsun. Eğer bu varsa işte o zaman devlet gereğini yapacak ve eşitlik ilkesinden ayrılmak, eşitlik ilkesine aykırı görülerek iptal gerekçesi yapılamayacaktır. Bu nedenle de çocuklarımız lehine pozitif ayrımcılık yapan pek çok adımı attık, inşallah bundan sonra da bu tür adımları atmaya büyük bir özenle devam edeceğiz.
HUKUK DEVLETİNİ GÜÇLENDİREN ÖNEMLİ REFORMLARA BU DÖNEMDE İMZA ATTIK
Türkiye'de dezavantajlı olan pek çok alanda da adım attık. İnsan haklarını geliştiren, hukuk devletini güçlendiren önemli reformlara bu dönemde imza attık. Kadın hakları konusunda Türkiye Cumhuriyeti döneminde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde yapılan büyük reformlardan sonra ikinci büyük reform dönemi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyefendinin kurduğu AK Parti iktidarları döneminde yapılmıştır. Çünkü kadınlarla ilgili demin de ifade ettiğim gibi pozitif ayrımcılık ilkesini, çocuklar gibi çocuklarda olduğu gibi kadınlar için de Anayasa’ya koyduk. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir hükmünü getirdik. Ama gördük ki eşit haklara sahip olmak yetmiyor. Çünkü eşit değiller, aralarında dağlar kadar haksızlığa yol açan hem uygulama hem düzenleme hem başkaca prensipler var. Anayasa’nın eşitlik ilkesine, bir pozitif ayrımcılığı içeren bir hüküm koymadığımız zaman bu konudaki eşitliği sağlamak için atacağımız her adım Anayasa’ya takılabilirdi. O yüzden 10. Maddeye çok açık bir şekilde ‘Devlet bu eşitliği hayata geçirmekle yükümlüdür, bunun için alacağı tedbirler, kararlar, uygulamalar eşitlik ilkesine aykırı yorumlanamaz, değerlendirilemez.’ İlk defa Cumhuriyet döneminde kadınlarla ilgili pozitif ayrımcılığı Anayasa’sına koyan iktidar dönemi bizim iktidar dönemimizdir. Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yaptığımız büyük reformun sonucudur.
KADINLARIMIZI BİRBİRİNE EŞİT HALE GETİRDİ
Ülkemizde Anayasa’da kamu hizmetlerine girme hakkı açıkça verilmişken, hiçbir kimseden bu hak alınamaz derken, kamu hizmetlerine girmede, görevin gerektirdiği liyakatten başka esas ve şart aranmaz diye Anayasa’nın açık açık yazmasına rağmen sanki başı örtülü kadınlar kamu hizmetlerine giremez, girmişse de kamu hizmetlerinde çalışamaz ya da girdikten sonra başını örttüyse de kamuda barınamaz diye bir kural varmış gibi haksız ve hukuksuz bir biçimde 2003 yılına kadar bu ülkede başörtülü kadınların çalışma hakları gasp edildi. Çalışamazsın, işe giremezsin. Hani hukuk devletiydik? Hani insan hakları, hani kadın hakları? Hani laik devlet? Hepsi ortadan kaybolmuş durumda. Haksızlık, zulüm iktidar olmuş durumdaydı. İşte bu haksızlığa da biz son verdik. Artık kadınlarımız arasında istihdam hakkından, istifade etme konusunda kamuda ve özel sektörde ikisini de eşitleyen tarihi adım attık. Kadınlarımızı birbirine eşit hale getirdik. Yaşam tarzlarına göre kadınlarımızın arasına ayrımcılık konulmasına izin vermeyen reformlar attık.
ATATÜRK'ÜN VERDİĞİ HAKKI BAŞKALARI GASP ETTİ
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Batı'dan da önce kadınlarımıza verdiği seçme ve seçilme hakkını maalesef daha sonraki dönemlerde başörtülü kadınlar bakımından bu ülkede kullandırmadılar. Atatürk'ün verdiği hakkı başkaları gasp etti. Atatürk'ün verdiği hakkın tam kullanılmasını Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın iradesiyle attığımız adımlar ve yaptığımız reformlar gerçekleştirdi. Tabii sadece bunlarla ilgili değil. Bizim pek çok mevzuatımızda kadınları aşağılayan, onları istiskal eden düzenlemeler vardı. Hiç şüphesiz bizim mevzuatımızda kadın kavramının karşısında bir sürü başka kavram var. Kadın var, kız var, evli var, bekar var, dul var… Her yerde ayrı. Bunun adını kadın diye söylesek ne olur? Biz kanunlarımızdaki kadınlarımızı adeta aşağılayan, farklı şekilde lanse edilen, nitelendiren, sınıflandıran, birbiri içerisinde kategorize eden bu ilkel kavramların ve uygulamaların tamamını tasfiye ettik. Birileri kadının adı yok diye kitap yazarken, onun şikayetini yaparken, kadınların adını koyan ve onlara layık olmayan adları da yasalarımızdan çıkaran büyük reformun altına Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu kadrolar imza attı.
KADINI BİREY YERİNE KOYAN BÜYÜK BİR DEĞİŞİKLİK YAPTIK
Cinsel mahiyetteki suçların tanzim edildiği 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'muzun ilgili bölümü çok açık bir şekilde başlığı şöyle: 'Adab-ı umumiye ve nizamı aile aleyhine cürümler" diyor. Bunun Türkçesi burada korunan, korunması gereken hukuki değer kadın değil, adabı umumiye ve nizamı ailedir. Devlet diyor ki çıkardığı yasayla, 'Ben kadını değil, adab-ı umumiyeyi ve nizamı aileyi koruyorum. Kadına cinsel mahiyette bir saldırı olursa bozulan şey kadının onuru, haysiyeti, kişiliği değil; adabı umumiye ve nizamı ailedir' diyor. Biz bu başlığı değiştirerek ve bunun başlığını da 'cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar' olarak tanzim etmek suretiyle ceza hukuku uygulamasında kadını birey yerine koyan büyük bir felsefe değişikliği yaptık. Makas değişikliği yaptık.
MAKAS DEĞİŞİKLİĞİ YAPTIK
Türk Ceza Kanunu'nda kadını birey olarak kabul etmeyen bir mantalite var. Çünkü cinsel mahiyetteki suçların tanzim edildiği 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'muzun ilgili bölümü çok açık bir şekilde başlığı şöyle: 'Adabı umumiye ve nizamı aile aleyhine cürümler" diyor. Bunun Türkçesi burada korunan, korunması gereken hukuki değer kadın değil, adabı umumiye ve nizamı ailedir. Devlet diyor ki çıkardığı yasayla, 'Ben kadını değil, adabı umumiyeyi ve nizamı aileyi koruyorum. Kadına cinsel mahiyette bir saldırı olursa bozulan şey kadının onuru, haysiyeti, kişiliği değil; adabı umumiye ve nizamı ailedir' diyor. Biz bu başlığı değiştirerek ve bunun başlığını da 'cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar' olarak tanzim etmek suretiyle ceza hukuku uygulamasında kadını birey yerine koyan büyük bir felsefe değişikliği yaptık. Makas değişikliği yaptık.
KADIN CİNAYETLERİNİN ÖNLENMESİ KONUSUNDA TARİHİ ADIMLAR ATTIK
Şimdi CHP'si ve diğerleri konuşuyor. Sen neredeydin? Bu ilkellikleri, bu kanunlara siz koydunuz. İnsan hakları diyorsunuz. Sizin insan hakları anlayışınız bu. Bunları biz değiştirdik. Kadına karşı şiddetle mücadele konusunda da ve kadın cinayetlerinin önlenmesi konusunda da tarihi adımlar attık.
Ceza kanunumuzda kasten öldürme suçlarını düzenleyen eski hükme baktığınız zaman, usul ve furuğa karşı işlenen cinayet nitelikli cinayettir. Cezası da ona göredir. Ama eğer kardeşe karşı işlenirse nitelikli kabul edilmez. Töre saikiyle aile meclisleri toplanarak nice kız kardeşlerin infazına karar verdiler. Nice kadın, buradaki cezanın caydırıcılığının yeterince olmaması nedeniyle aile meclisi kararlarıyla infaz edildi. Biz ne yaptık? Kardeşi de buna koyduk. Sonra eşi de buna koyduk. Sonra boşanmış eşi de buna koyduk. Sonra daha ileri adım attık, kadınlara karşı işlenen cinayet suçunun tamamının, kimliğine bakmaksızın, yakınlığına bakmaksızın eğer öldürülen kadınsa, kasten öldürme suçunun nitelikli haline dönüştürdük ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasını yasaya koyduk. Töre saikiyle pek çok cinayet işleyenler vardı. Şimdi töre saikiyle işlenen cinayeti de ilk defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırdığımız gibi, bunu ilk defa suç olarak düzenleyen de yine biziz.
İLK DEFA BUNLARI KAYDA GEÇİREN BİR DÜZENİ BAŞLATTIK
Kadına değer veren, onu her türlü vahşiliğe ve ilkelliğe karşı koruyan tarihi reformları yapan kadro Recep Tayyip Erdoğan'ın kadrolarıdır. Onun liderliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki çoğunluk bunu yapmıştır. Tabii kasten yaralama suçunda da önemli adımlar attık. Aile içi şiddeti kasten yaralamanın nitelikli haline dönüştürürken öte yandan da aynı şekilde bunun resen takibini de yasaya koyduk. Eskiden resen aile içi şiddet takip ediliyor muydu? Edilmiyordu. Böyle bir düzenleme yoktu. İlk defa bunları kayda geçiren bir düzeni biz başlattık. Polise gelirdi, savcıya gelirdi, siz anlaşamadınız. Anlaşın, barışın, uzlaşın der. Gönderirdi. Darp diye kayda geçerdi. Kadına karşı darp, kadına karşı şiddet diye kayda geçmezdi. Kayıtta gözükmezdi bunlar. İlk defa karakolda da savcıda da, mahkemede de bunların doğru bir biçimde kayda geçirilmesini sağlayan felsefe ve uygulama değişikliğini de biz yaptık. O yüzden şimdi kayıtlarda bunlar gözüküyor. Dün olmadığı için değil, dün olanlar kaydedilmediği için az gözüküyor. Ama şimdi bunlar dosdoğru bir şekilde kaydediliyor ve ortaya çıkıyor. Ayrıca biz bu burada kasten yaralama, işkence, eziyet ve kadınlara karşı kötü muamele… Bu suçların kendi içinde nitelikli halleri arasında düzenledik. Yeni bir adım daha attık. Adli yardım konusunda kadınlarımızın kendilerini savunması, haklarını dosdoğru araması bakımından adli yardım kapsamına bunların tamamını da ayrıca adli yardım kapsamına aldık.
Aile mahkemelerini biz kurduk. Önce aile mahkemesi diye bir şey yoktu. 6284'ü biz çıkardık. Bizden önce böyle bir kanun yoktu. Çocukları Koruma Kanunu diye bir kanunumuz da yoktu. Onu da biz çıkardık. Ve tedbir kararları almak üzere ihtisas mahkemelerinin oluşturulması bu dönemde sağlandı. Hakimler ve Savcılar Kurul'umuzun kararlarıyla bunlar sağlandı. Israrlı takip ilk defa bu dönemde suç haline getirildi. İş yerinde mobbing aynı şekilde suç haline getirildiği gibi cezayı arttırıcı bir neden olarak kabul edildi. Cinsel saldırıya uğrayanların psikolojisinin bozulup bozulmadığını bir de gidip kontrol edin diyen ilkel zihniyeti yasadan biz kaldırdık. Bunu da biz kaldırdık. Yok şimdi.
CEZALARDA İNDİRİM YAPAN İLKEL BİR ANLAYIŞI YASADAN TASFİYE ETTİK
Cezaları, cezaların infazını kadınlara karşı cinsel saldırı suçlarının infazını terör suçlarının infazıyla yani alınan cezanın dörtte üçünün infazına getirerek terörle eşit hale getirdik.
Kamuoyunda kravat indirimi diye bilinen, esasında takdiri indirim nedenlerinde haksız bazı uygulamalara yol açan keyfiliği bir nevi zemin veren Ceza Kanunumuzun ilgili maddesini değiştirerek sınırsızlığı ölçülü hale getirdik. Somut şartlara bağladık. Boyun kırdı, güzel konuştu, tıraşı, kravatı, efendim konuşması, hitabı iyi diye indirim yapan ilkel bir anlayışı yasadan tasfiye ettik. Bu da büyük bir değişimdir. Son derece önemli bir başka tarihi adımdır.
Bizim Bakanlığımızda hem Aile Bakanlığında başka önemli çalışmalar yürüyor. İçişleri Bakanlığı'nda KADES diye bildiğimiz bir başka çalışma yürüyor ve orada da anında o sistemi indirenler, şiddete dair bir şey olduğunda yanı başında hemen polisi, köydeyse jandarmayı hemen bulabileceği bir düzeni yine biz kurduk.
Türkiye'de ezcümle, kadın hakları konusunda cumhuriyet tarihi döneminde büyük reformlar oldu. Bu reformları ikiye ayırmak lazım. Birisi Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde kadınlara verilen haklar ve reform, onlar lehine yapılan reformlardır. İkincisi de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde AK Parti iktidarları döneminde kadınlara verilen haklar ve reformlardır. Arasındakileri iddia edenler varsa çıkarsın ortaya koysunlar. Kim ne yapmış? Daha kadınları kendi içinde eşit hale getirmeyi başaramamış ilkel zihniyetin temsilcileri Türkiye'de kadın haklarını yüceltecek bir yaklaşımı ortaya koyamadılar. Koyamazlar da zaten.
YAŞAM TARZINA MÜDAHALE ETMEYİ MÜSTAKİL SUÇ HALİNE GETİRDİK
Türkiye'de kadınları istihdama katan ve kadının istihdamdaki oranını yüzde 40'ların üzerine çıkaran da Sayın Cumhurbaşkanımızdır. Adalet Bakanlığında hakim ve savcıların oranına bir bakın. Toplam 122 cumhuriyet savcısı var, 122, Cumhuriyet döneminde 2002'nin 31 Aralığında. Şimdi 1700'ün üzerinde Cumhuriyet savcısı var. Kim değer veriyormuş? Yargıda kadın hakim ve savcı oranını yüzde 43'e çıkardık. Dün bakarsanız bu oran söylenecek kadar bile bir oranı yoktu. Kadınlara çalışma hakkını vermeyenler hakim, savcı yapmayanlar, onları eğitim hakkından yoksun bırakanlar, siyasi haklarını kullanmasına engel olanlar ve kadınlara onca haksızlığı hak diye savunanlar, koca koca mahkemelerin kapısında her gün elinde dava dilekçesiyle koşanlar koşuşturanlar kadın haklarından yana. Sevsinler sizi ya. Biz yaşadık, yaşadık. Tıpın 6. sınıfından başını açmadığı için oradan ağlaya ağlaya fakültesini terk eden nice kardeşlerimiz oldu. Bu zulüm değil mi? Ama şimdi yapamazlar. Niye yapamazlar? Türk Ceza Kanunu'nun 112., 113., 114., 122. maddeleri ilgili maddelerine bakarsanız eğitim öğretim hakkının kullanılmasını engellemeyi, istihdam hakkının kullanılmasını engellemeyi, yaşam tarzına müdahale etmeyi müstakil suç haline getirdik. 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıyla yaptırıma bağladık. Şimdi yiğit olan yapsın bakalım. Yapabiliyor mu? Yakasına hukuk yapışır ve hukukun ne olduğunu bunu yapanlara bugün öğretir. Ama dün yoktu böyle bir şey. 'Ben seni çalıştırmıyorum' dediği zaman yapabileceğim bir şey yok. Şimdi desin bakalım diyebiliyorum. Vatandaş şikayetçi olduğunda onunla ilgili yasal işlem yapılır. Bütün bunların hepsini kadını koruyan onun hukukunu üstün tutan ve onu ileri taşıyan adımları biz yaptık.